Bilinçdışının Anahtarı: Rüyaların Sana Senin Hakkında Sırlar Veriyor Olabilir Mi?
Rüya nedir? Ne zaman rüya görürüz?
Rüya, kişinin bilinci kapalıyken (uykudayken) deneyimlediği yaşantılardır. Rüyayı tanımlamak oldukça zordur çünkü birçok farklı bileşeni vardır ve gizemi henüz tam olarak çözülememiştir. Rüya, uyku sürecinde meydana gelir dolayısıyla çözmesi zor bir mekanizmadır ve gözlemlemek/araştırmak güçtür. Öncelikle “uyku”dan bahsetmek doğru olacaktır. Uyku, kişinin duyusal uyaranlarla uyandırılabileceği; belirli süreye sahip, periyodik ve geçici bir bilinçsizlik halidir. Uyku döngüsünü, uykuyu tanımlayan 5 fizyolojik aşama oluşturur bu evrelerden hızlı göz hareketlerinin gözlemlendiği REM evresine paradoksal uyku denmektedir. Bu evrede anımsanan rüyalar görülmektedir.
Freud ve Rüya
İlk medeniyetlerde rüya, şeytan ve çeşitli safsatalarla ilişkilendirilmekteydi, ayrıca rüyalardan kehanet üretme de yaygındı ve bunların bilimsel geçerliliği yoktu. Geçtiğimiz birkaç yüzyılda ise rüyalar artık esrarengiz olayların, büyücülüğün veya varsayımların konusu değil; psikolojik ve fizyolojik olarak anlaşılmaya çalışılan bir olgudur. Rüya mekanizması ve rüya ile ilintili çeşitli kavramlar uzun süredir farklı disiplinlerce araştırılmaktadır. Ancak, “rüya” psikoloji perspektifinden farklı bir öneme sahiptir. Psikanalitik bakış açısı (Freud) rüyayı kişinin kilitli bilinçdışına erişim sağlayabilecek bir anahtar olarak görmektedir. Rüyalara dair ilk bilimsel çıkarımları ve beyin kaynaklı oldukları açıklamasını yapan önemli isim Sigmund Freud (1899/1996) rüyaları bilinçdışına giden asil yol (via rega) olarak tanımlar. Freud’a göre kişinin rüyada gördüğü imgeler, sınırı aşan bilinçdışı düşünce ve duyguların gizlenmiş halidir. Rüyaların içeriğini etkileyen önemli etkenlerden biri ise rüyadan önceki gün içerisinde biriken duygu ve düşüncelerin kalıntılarıdır, bu kalıntılar bilinçdışında etkinliklerine devam ettiklerinden rüyanın bir parçası haline gelirler. Önceki günün kalıntıları ile çocukluk döneminden kalma bilinçdışı istekler karma bir görüntü oluşturur. Önemli nokta ise Freud’un rüyaların bilinçdışı istekleri doyurmada görev üstlendiğini savunuyor olmasıdır. Kişi günlük yaşamda kavuşamadığı bilinçdışı isteklerine rüyalarında kavuşmakta böylece rahatlamaktadır.
Jung ve Rüya
Rüyalar hakkında önemli açıklamalar yapan bir diğer önemli şahsiyet ise ünlü psikolog ve psikiyatr Gustav Jung’dur. Jung bilinçdışı dünyamızın en açık anlatım biçimi rüyalardır der ve insanın doğal gerçekliğini yansıttığını ekler fakat bu tanımlamanın tüm rüyalar için geçerli olmadığını da belirtmiştir. Ayrıca, Freud’un bastırılmış isteklerin gizlenmiş hali simgelerdir görüşüne karşı çıkar. Ona göre, rüyalar çoğunlukla ödünleyidir (kişinin, engellenen ya da doyurulamayan isteklerinin, dileklerinin ya da davranışlarının kendisinde yarattığı tedirginliği, onların yerine geçebilecek başka istek, dilek ya da davranışlarla gidermesi şeklindedir) ve psişenin (bilinçli ve bilinçsiz tüm psişik süreçlerin) gelişememiş taraflarını ödünleme yoluyla dengelerler. Jung tek bir rüyanın değil rüya dizilerinin yorumlanmasının önemli olduğunu savunur. Rüyalar birlikte bütünlük oluştururlar; örneğin, dizideki her bir rüya bir kitabın bölümlerini temsil eder. Buradan hareketle inceleme yaparak bir kişinin zihnini en çok meşgul eden konular belirlenebilir.
Rüya ve Psikoterapiler
Rüya çalışmaları, psikoterapi süreçlerinde danışanlarla terapistlerin birlikte çalışarak danışanların rüyalarını yorumlama ve analiz etme yöntemlerini içeren bir yaklaşım olarak kullanılabilir. Bu çalışmaların gözden geçirilmesi, rüya çalışmalarının psikoterapötik uygulamalara nasıl katkı sağladığını anlamamıza yardımcı olur. Bu katkılar, danışanların rüya tutumlarına (rüyalara karşı ilgi düzeyi, rüya günlüğü tutma alışkanlığı, rüyaları başkalarıyla paylaşma gibi faktörler), rahatsız edici rüyaların sıklığına ve psikoterapistin benimsediği terapi yaklaşımına bağlı olarak farklılık gösterebilir. Peki rüya çalışmaları teröpatik sürece nasıl katkıda bulunur? 5 Maddede özetleyebiliriz:
- Danışanların duygusal içgörülerinin artırmasına yardımcı olur.
- Rüyalar aracılığıyla yüzeye çıkan konular, danışanın temel kaygılarını açıkça ifade etmesine yardımcı olur.
- Çocukluk hatıraları ile güncel yaşantılar arasındaki bağlantıları kurma konusunda destek sağlar.
- Danışanın direnç gösterdiği veya paylaşmakta zorlandığı konulara daha çabuk erişmeyi kolaylaştırır.
- Danışanın duygusal yük taşıyan rüyalarını paylaşması ve bunlar üzerinde çalışmak, terapist-danışan ilişkisini güçlendirebilir.
Sık Görülen Rüyalar Ne Anlatıyor Olabilir?
Rüyalar, anlamları bilimsel olarak kanıtlanmasa da, yıllardır öz-farkındalığı artırmak ve günlük yaşamlarımızdaki rahatsızlıkları anlamamıza yardımcı olmak amacıyla incelenmiştir. Rüyaların içinde bulunduğumuz duygusal durumlar hakkında detaylı mesajlar içeren evrensel bir dili kullandığı tahmin ediliyor. Birkaç örnek verelim:
- Kaybolmak / Kapana kısılmak: Genellikle gerçek hayatta belirli bir durumda kişinin ne yöne adım atacağını bilememesi anlamına gelir. Bu, zihinsel, fiziksel, finansal veya duygusal zorlukları yansıtan bir rüya sembolüdür.
- Otobüs, tren veya uçak gibi toplu taşıma araçlarını kıl payı kaçırmak: Bu aynı zamanda bir iş görüşmesine veya özel bir etkinliğe geç kalma şeklinde de görülebilir. Bu rüyalar, gerçek hayattaki pişmanlıklarınızı yansıtıyor olabilir.
- Gireceğiniz sınavın yerini bulamamak / Sınava hazırlıksız girmek: Gerçek hayatta kendinizi test ediliyor hissettiğinizi, bu nedenle geleceğiniz hakkında endişelendiğinize işaret ediyor olabilir.
- Kaza yapmak (Araba ile): Bu tipik olarak gerçek hayatta belirli bir durum üzerinde kontrolünüz yokmuş gibi hissettiğiniz anlamına gelir.
- Kovalanmak: Bu rüya kaygılı insanların sıklıkla gördüğü bir rüyadır. Bu rüyayı gören kişilerin gerçek hayatta belirli bir durumdan veya henüz yüzleşmeye hazır olmadıkları bir duygudan (acı, üzüntü) kaçmaya çalıştıkları şeklinde yorumlanabilir.
Sentez
Freud bastırılmış isteklerin rüyalar tarafından doyurulduğunu iddia ederken yani rüyaların bir nevi “id”e hizmet ettiğini öngörürken, Jung rüyaların ödünleme yoluyla benliği dengeleme işlevi gördüğünü iddia etmiştir. Yani ona göre rüyalar bir nevi “ego”nun hizmetindedir. “İd”in kişinin ilkel yönünü ve fizyolojik ihtiyaçlarını temsil ettiğini, “ego”nun ise gerçeklik ve topluma uyumlanmayı temsil ettiğini söyleyebiliriz. İd dürtülerimizi ortaya çıkarır, ego ise dürtülerin zapt edilip sosyal açıdan kabul edilebilir şekillerde açığa çıkmasını sağlayan mekanizmadır. Bilimsel pencereden bakmak adına bir yol açılmışsa da Freud ve Jung’un fikirlerinin sistematik olarak incelenebilirliği ve geçerliliğinin tespiti oldukça güçtür. 1800’lü yıllarda öncelikle bazı fizyolog ve doktorlar, sonraki yıllarda ve günümüzde ise psikologlar, rüya fenomenini çeşitli açılardan ele alarak bilimsel bir temele oturtmaya çalışmaktadır. Bunun yanı sıra rüya analizi psikoterapilerde yaygın kullanılan işlevsel bir yöntemdir, rüyaların danışanların/hastaların ruh ve duygu dünyalarına dair değerli bilgiler verdiği düşünülmektedir. Ayrıca, yıllardır rüyaların anlamlarına kafa yorulduğundan, kaybolmak, toplu taşıma araçlarını son anda kaçırmak, sınava hazırlıksız girmek, kaza yapmak ve kovalanmak gibi rüyaların sıkça görüldüğü fark edilmiştir ve zaman içinde birtakım anlamlara yorulmuştur. Geçmişten bu yana rüya çalışmaları yürütülüyor olmakla birlikte hastanın/katılımcının beyanına güvenebilme, hastaların/katılımcıların bireysel farklılıkları, laboratuvar ortamında doğal gözlem yapabilme gibi güçlüklerden dolayı çalışmalar kısıtlı kalmıştır. Rüyanın psikolojideki yeri ve beyindeki serüveni hala aydınlatılmaya açıktır.
Stj. Psk. İlayda Özgürdal
KAYNAKÇA
Esenyel, A. (2017). Descartes ve Hume’da “şüpheli bilgi” fikri. FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, (24), 243-263. https://dergipark.org.tr/tr/pub/flsf/issue/48632/618026
Freud, S. (1996). Düşlerin yorumu I (2. baskı). (E. Kapkın, Çev.) İstanbul: Payel Yayınevi. (Orijinal çalışma basım tarihi 1899).
Geçtan, E. (2005). Psikanaliz ve sonrası (11. baskı). İstanbul: Metis Yayınları.
Güven, E. (2015). Rüyaların Dili: Psikolojide Rüya Çalışmaları. Türk Psikoloji Yazıları, 18(36), 15-25. https://www.academia.edu/21766640/R%C3%BCyalar%C4%B1n_Dili_Psikolojide_R%C3%BCya_%C3%87al%C4%B1%C5%9Fmalar%C4%B1
Şahin, L., & Aşçıoğlu, M. (2013). Uyku ve uykunun düzenlenmesi. Sağlık Bilimleri Dergisi, 22(1), 93-98. <https://dergipark.org.tr/en/pub/eujhs/issue/44556/552742>
Wilkinson, M. (2006). The dreaming mind-brain: A Jungian perspective. Journal of Analytical Psychology, 51(1), 43- 59. https://www.researchgate.net/publication/7323376_The_dreaming_mind-brain_A_Jungian_perspective