Doğum Sonrası Depresyonu ve Bağlanma
Doğum sonrası depresyonu, gebelik döneminden itibaren belirtililerini göstermeye başlayabilen ve doğum sonrası 4 haftalık süreci kapsayan, ancak klinik uygulamada 4 hafta, 3 ay, 6 ay ve 12 aylık süreçleri de içeren azalmış ilgi, değersizlik düşünceleri, iştah değişiklikleri, kararsızlık, konsantrasyon yeteneğinde azalma ve uyku düzeninde değişimler gibi belirtilerle özdeşleştirilmiş sancılı bir süreçtir. Dünyada %6,5-20 aralığında, Türkiye’de ise %23,8 oranında bir yaygınlık düzeyine sahip olan doğum sonrası depresyonu aile ilişkilerinde bozulmaya sebep olmakta ve ebeveyn ile çocuk arasındaki etkileşimi olumsuz etkilemektedir.
Hamilelik süreci ve doğumun beraberinde getirdiği hormon düzeylerindeki değişim doğum sonrası depresyonunun tetikleyicilerinden olarak görülse de son yıllardaki araştırmalar doğum sonrası süreçte depresif duygu durumunun çok daha çeşitli fiziksel ve psikososyal risk faktörlerinden etkilendiğini göstermektedir. Risk faktörlerini; annenin daha önceden depresyon geçmişinin olması, lohusalık döneminde veya hali hazırda devam eden anksiyete, zor mizaçlı ya da sağlık sorunları yaşan çocuğa sahip olma, ebeveynliğe dair toplumsal ve kişisel beklentileri karşılayamama, cinsel istismar veya fiziksel/duygusal şiddet yaşantısı, erken yaş gebelikler, değişen bedene yönelik olumsuz algı, sosyal çevreden kendini soyutlama ve yalnızlaşma, doğum sonrası dönemde fiziksel rahatsızlıklar geçirme, uyku bozuklukları, vitamin D eksikliği ve yetersiz omega-3 alımı, sosyal çevre ve özellikle de eşin desteğinden mahrum kalma şeklinde sıralayabiliriz. Ayrıca, planlanmamış gebeliklerde ve prematüre doğumlarda doğum sonrası depresyon görülme riskinin daha yüksek olduğu bildirilmiş. Her ne kadar doğum şeklinin vajinal veya sezaryen doğum olup olmamasının doğum sonrası depresyon geliştirmeye yönelik direkt bir sonucu bulunmasa da anneyi planlandığı sürecin dışına sürükleyen acil durumlara bağlı olarak gelişebilecek fiziksel rahatsızlıkların doğum sonrası dönemde depresyona dolaylı katkısı bulunmaktadır. Yine, polikistik over sendromu tanısı almış kadınlarda risk düzeyinin 1,5-2 kat daha fazla olduğu bulunmuştur. Sosyal destek kanallarına sahip kadınların doğum sonrası depresyonu ile mücadelesi daha rahat geçmektedir. Bu noktada, kadınların eşleri tarafından desteklendiklerini hissetmesi çok iyileştiricidir. Doğum sonrası depresyonu anneyi sıkıntılı düşüncelerine sürükleyecek kadar ciddi nöropsikolojik hasarlar yaratabilmektedir. Bu sebeple asla göz ardı edilmemesi gereken bir durumdur.
Yeni anne olmuş kadınların yaklaşık %70’i lohusalık hüznü denilen sürekli ağlama hissi, üzüntü, rahatsızlık, kaygı gibi belirtilerle tanımlanan çalkantılı bir süreç deneyimler, fakat lohusalık hüznü annenin işlevselliğini ciddi şekilde bozmaz. Doğumdan sonraki 2-5 gün aralığında hüzün artış gösterir ve genelde iki hafta içinde kendiliğinden kaybolur. Doğum sonrası depresyonu ise lohusalık hüznü semptomlarının ciddi şekilde annenin yaşam kalitesini bozduğu durumlardır. Doğum sonrası depresyonu yalnızca anneye özgü bir rahatsızlık olarak algılanmamalıdır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda babaların da doğumdan sonraki dönemde anneler gibi sancılı süreçler geçirmekte olduğunu göstermiştir. Doğum sonrası dönemde ekonomik koşulları, sosyal destek eksikliği, değişen yeni koşullara uyum süreci ve ilişki dinamikleri gibi faktörler babalık depresyonunu tetiklemektedir. Özellikle de Türkiye gibi ataerkil toplumlarda ailenin tüm kaynaklarının baba tarafından karşılandığı durumlarda doğum sonrası dönemde babanın artan yükümlülüklere karşı duygusal açıdan kırılgan bir yapıya bürünmesine sebep olabilir. Babanın doğum sonrası depresyon geliştirmesinin bir sonucu olarak anne ile iş birliği yapmama, öfke problemleri, ebeveynlik görevinden kaçınma, çocuklarla daha az zaman geçirme şeklinde davranışlar gözlenebilmektedir. Bu durumlar da anne ve baba arasındaki ilişki dinamiklerinin bozulmasına sebep olacaktır. Doğum sonrası babalık depresyonu, çocuk sahibi olduktan sonraki 1 yıl içinde kendisini gösterir ve babalar annelerden farklı belirtiler gösterebilir. Doğum sonrası dönemde kadınlarda öfke, çökkünlük hali, isteksizlik, ilgide azalma görülürken erkeklerde riskli davranışlar, alkol ve madde kullanımı, yorgunluk, şiddete meyil görülebilmektedir. Temelde unutulmaması gereken nokta ebeveynlerin her ikisinin de artık yalnızca kendileri için değil, dünyaya getirdikleri yavru için de çabalamaları gerektiğidir. Doğum sonrası depresyon ise ebeveyn ile çocuk arasındaki bağları ileriye dönük olarak zedeleyecek sonuçlara varabilir.
Bağlanma sistemi, bütün memeli canlılarda görülen ve yeni doğanın hayatta kalabilmesi adına oldukça etkili bir sistemdir. İki temel avantaj sağlar: tehlikelerden korunma ve etrafı bağımsız olarak keşfetme. Temelde güvenli bağlanma ve güvensiz bağlanma olmak üzere iki tip bağlanma çeşidinden söz edilmektedir. Güvensiz bağlanma ise kendi içinde; kaygılı, kaçıngan, korkulu güvensiz bağlanma olacak şekilde üç gruba ayrılır. Biraz daha somutlaştırmak gerekirse güvenli bağlanan bireyler bir durumla karşı karşıya kaldıklarında “Yardıma ihtiyacım olabilir ve yardım bulabilirim.”, güvensiz-kaygılı bağlanan bireyler “Kendim asla yapamam ama yardımla olabilir.”, güvensiz-kaçıngan bağlanan bireyler “Yardım gelmeyecek ve zaten gerek yok.”, güvensiz-korkulu bağlanan bireyler ise “Kendim yapamam ve yardım da gelmeyecek.” şeklinde örneklendirilebilir. Bu örneklerde de görüldüğü üzere başkalarına bağımlılığın veya başkalarından kaçınmanın ya da her ikisinin birden fazla olması, güvensiz bağlanma dediğimiz yapının oluşmasına zemin hazırlayarak bireyin hayatı boyunca kuracağı tüm ilişki yapılarının çarpıklaşmasına sebep olacaktır. Bu nedenle, yeni doğanın ilk ilişki kurduğu insanın kendi bağlanma stili de dahil olmak üzere doğum sonrası dönemin depresyonundan arınık ve sağlıklı konumda olması yeni doğanın bugünü ve yarınını etkileyecektir. Araştırmalar doğum sonrası depresyonun hem yeni doğan ile ebeveyn arasındaki bağlanma sistemini olumsuz etkilediğini hem de olumsuz etkilenen bağlanma stilinin ve doğum sonrası depresyonun ergenlik dönemine kadar uzanan etkileri olduğunu bildirmiştir. Örneğin; annenin doğum sonrası depresyonu zayıf anne-bebek bağı, emzirmenin erken sonlandırılması, erken ve geç çocukluk döneminde bilişsel, sosyal ve duygusal problemlerle yüz yüze kalmak ve ergenlikte depresyon geliştirme ile sonuçlanabilmektedir. Dolayısıyla, güvenli bağlanma için elverişli ortamın sağlanması önem arz eder.
Doğum sonrası depresyonuna önleyici müdahaleler literatürde şu şekilde derlenmiştir: Bilişsel Davranışçı Terapi, farkındalık müdahaleleri, Kişilerarası Psikoterapi ve akran desteğidir. Bilişsel Davranışçı Terapi ile bireylerin işlevsiz inanç ve davranışlarında değişim ve başa çıkma stratejilerinde gelişim hedeflenir. Böylece, bireyin içinde bulunduğu durumu daha iyi analiz etmesi ve hem zihnini hem davranışlarını kendine ve yeni doğana yarar sağlayacak şekilde düzenlemesi sağlanır. Kişinin dikkatini “şu anda” gerçekleşen olaya, kabullenici bir biçimde yönlendirmesi olarak bilinen farkındalık temelli müdahaleler; duygu ve düşüncelerin kabulü, strese karşı toleransı arttırmayı sağlayarak hem doğum öncesi hem de doğum sonrası dönemde gebe ve annelerin güçlendirilmesine katkı sağlamaktadır. Kişilerarası Psikoterapi, bireyin duygu durumu ile kişilerarası dünyasında gerçekleşen olayların birbirleriyle birtakım ilişkiler barındırdığı varsayımı üzerine şekillenmiştir. Kişilerarası psikoterapinin hedefi bireyde duygusal farkındalık oluşturmak, ailede yaşanan hayal kırıklığı gibi duyguların ifade edilmesi ve iletişim becerilerinin geliştirilmesidir. Akran desteği ise belli bir stres unsuru hakkında benzer özelliklere sahip ve görece daha deneyimli diğerleriyle etkileşimlerin iyileştirici etkisini vurgulayan bir müdahale yöntemidir. Akran desteği özellikle kadınların öz yeterliliklerini ve sosyal bütünleşmeyi arttırarak doğum sonrası depresyonundan korunma konusunda oldukça etkilidir.
Çocuklarımız çok değerli, fakat onlara yardım edebilmek ve yol gösterebilmek için önce kendi sağlığımıza dikkat etmemiz gerekmekte. Bu sebeple, ebeveynlerin ve anne-yavru ile birinci derece temasta bulunan diğerlerinin doğum sonrası depresyonunun ciddiyetinin farkında, risk faktörlerine ve müdahale yöntemlerine hakim olması büyük bir önem arz etmektedir.
Stj. Psk. Kardelen Ertaş
Kaynakça:
Bintaş Zörer, P., Tulum Akbulut, S., & Dirik, G. (2019). Doğum Sonrası Depresyonda Bağlanma Örüntüleri ve partner Desteğinin Rolü. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 11(2), 154-166. https://doi.org/10.18863/pgy.387288
Çolak, B., Ongun, F., Aras, Ö. S., & Demirkol, M. E. (2022). Gebelik ve doğum sonrası depresyon. Çukurova Tıp Öğrenci Dergisi, 1(2), 43-49.
Çuvadar Baş, Y., & Ünsal, G. (2022). Postpartum Depression, Maternal Attachment and Associated Factors. Kadın Sağlığı Hemşireliği Dergisi, 8(3), 145-156. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2625093
adresinden ulaşılmıştır.
Demirci, Ö., & İnan, E. (2023). Doğum Sonrası Babalık Depresyonu: Aile ve Çocuk Gelişimine Etkisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 15(3), 498-507. https://doi.org/10.18863/pgy.1153712
Kesebir, Kavzaoğlu, & Üstündağ. (2011). Bağlanma ve Psikopatoloji. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 3(2), 321-342. https://dergipark.org.tr/en/pub/pgy/issue/11158/133413
adresinden ulaşılmıştır.
Sabuncuoğlu, O., & Berkem, M. (2006). Bağlanma Biçemi ve Doğum Sonrası Depresyon Belirtileri Arasındaki İlişki: Türkiye’den Bulgular. Türk Psikiyatri Dergisi, 17(4), 252-258. https://www.researchgate.net/profile/Meral-Berkem/publication/242193344_Baglanma_Bicemi_ve_Dogum_Sonrasi_Depresyon_Belirtileri_Arasindaki_Iliski_Turkiye%27den_Bulgular/links/5522ba620cf2a2d9e146cf25/Baglanma-Bicemi-ve-Dogum-Sonrasi-Depresyon-Belirtileri-Arasindaki-Iliski-Tuerkiyeden-Bulgular.pdf
adresinden ulaşılmıştır.
Topal, B. S., & Uysal, B. (2022). Gebelikte algılanan eş desteği ve depresyon, anksiyete ilişkisinde bilişsel duygu düzenleme stratejilerinin aracı rolü. KLİNİK PSİKOLOJİ DERGİSİ, 6(3), 366-379. https://doi.org/10.5455/kpd.26024438m000075
Topkara, F. N., & Özerdoğan, N. (2022). Postpartum Depresyonun Önlenmesinde Psikososyal ve Psikoeğitsel Müdahaleler ile Ebelik Bakımının Önemi. KTO Karatay Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 3(3). https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2705166
adresinden ulaşılmıştır.
Yıldızhan, E. (2017). Bağlanma Teorisi ve Bağlanma Bozukluklarına Genel Bir Bakış. Anadolu Kliniği Tıp Bilimleri Dergisi, 22(1), 66-66. https://doi.org/10.21673/anadoluklin.237462