Ölüm ve Yas

Ağustos 2, 2023 Yorum yapılmamış

Ölüm ve Yas

Sevilen birinin kaybı, tüm bireyler için oldukça acı verici ve zorlayıcı bir deneyim olarak kabul edilir. Burada kaybedilen şey; bir aile üyesi, eş, sevgili veya arkadaş olabilir. Bunların yanı sıra bireyin evcil hayvanını, yaşadığı toprakları, mahalleyi, evini, işini, çok değer verdiği bir eşyayı kaybetmesi de yas sürecini barındırabilmektedir. Ayrıca bireyi/bir yeri/ bir şeyi kaybetmek sadece ölümü veya somut bir yok oluşu barındırmak zorunda değildir. Kişinin hayatındaki yerini ve varlığını kaybetmesi sonucunda da birey kendini bir yas sürecinin içinde bulabilmektedir. Fakat bu yazıda ölüm sebebiyle kayıp yaşayan bireyler çerçevesinde kayıp ve yas konusunun ele alınacaktır.

Ölüm, ne geri dönüşü ne de telafisi olan bir sona eriş olduğu için insanoğluna göre acı verici bir yaşam olayıdır. Aslında doğmak, büyümek gibi hayat akışının bir parçası olmakla birlikte kaybın ardından tutulan yas da ölümün varlığı kadar olağan bir olaydır. Yas tutmak, kaybedilen kişinin ardından yaşanan, belli aşamaları barındıran, bireyden bireye, kayıptan kayba farklılık gösterebilen doğal bir süreçtir. Yaşamın her döneminde denk gelebilecek ve çok boyutlu etkiye sebep olabilecek olan kayıp, farklı yas tepkilerine yol açabilmektedir. Bireyin var olan hayatına sağlıklı ve işlevsel bir biçimde devam edebilmesi için bu yas tutma sürecinde birey, kendisine duygularını yaşama konusunda izin vermelidir. Sürecin sonunda kaybı yaşayan birey, kendisi için hayatın devam ettiğini kabullenebilecek ve bu kayıpla yaşaması gerektiğini öğrenebilecektir. Bireylerin bu süreçte zorlanması da kaybın ardından yas tutması kadar normaldir. Bu sebeple süreci atlatmakta zorlandığı durumda bir uzmandan yardım alması, süreci kolaylaştıracaktır.

Kübler Ross’a göre kayıp yaşayan kişi, yas sürecinde yaşadığı kaybı kabullenip hayatını yeniden düzene koyana kadar bazı aşamalardan geçmektedir.

  1. İnkar: Birey kaybı bilmektedir fakat bireyin zihninde gerçekten kaybedilen kişinin ölüp ölmediğine, kaybın gerçek olup olmadığına yönelik sorular oluşabilmektedir. Ölümü reddedip bir süre sanki kayıp yaşanmamış gibi davranabilmektedir.
  2. Öfke: Birey, ölümü reddetmeye daha fazla devam edemeyeceğini fark ettiğinde inkar, yerini öfkeye bırakır. Kendisine, kendisini bıraktığı için ölen kişiye, ölen kişiyi ihmal eden kişilere, kurtaramadıkları için doktorlara, kendisi gibi üzülmedikleri için çevresindekilere veya yardım etmediği için yaratıcıya yönelik isyan görülebilmektedir.
  3. Pazarlık: Başa gelen durumun gerçekliği kabul edilir fakat bu durum geri döndürülmeye çalışılır. Birey, suçluluk ve pişmanlık duygularıyla beraber geçen zamanda neleri daha farklı yapabileceği üzerine düşünür ve zihninde yeni bir gerçeklik yaratmaya çalışır. Birey kendisiyle, Yaratıcıyla ya da doktorla ‘Yeter ki bu durum düzelsin, bundan sonra şunu yapacağım, şöyle davranacağım.’ şeklinde pazarlık yaparak uzlaşmanın yollarını arar.
  4. Depresyon: Ölümün ardından yas tutan kişi, ölümün kesinliğini kabul etmeye başlar. Bu kabul ile birlikte yorgunluk, çökkünlük, içe çekilme gibi tepkiler görülür. Bu evre ruhsal hastalık olarak görülmemeli ve yas sürecinin bir parçası olduğu fark edilmelidir.
  5. Kabullenme: Kaybın kendisiyle yüzleşilir ve yaşamanın devamlılığı öğrenilmeye başlanır. Kabullenmek demek, ölen kişi ile ilişkiyi sonlandırmak gibi düşünülmemelidir. Asıl kabulleniş, bireyin ölen kişi ile olan anılarına duygusal dünyasında yer açarak geride kalan yaşamını sürdürebilmesidir.

Kübler Ross’un yaklaşımı bize yas konusunda bir çerçeve sunmaktadır ancak her birey bu evreleri yaşamayabilir. Birey, bazı dönemlerinde farklı evreleri bir arada veya bir evreyi diğer evrelere kıyasla daha yoğun şekilde yaşayabilir. Yas süreci biriciktir ve kişiye özeldir çünkü süreci etkileyebilecek birçok faktör bulunmaktadır. Ölen kişinin kimliği, ölen kişi ile kurulan ilişkinin doğası, ölüm biçimi, kayıp yaşayan kişinin geçmiş kayıplarının varlığı, kişilik özellikleri, sosyal destek ve yas sürecinde yaşanan diğer sıkıntılar; yas sürecini etkileyebilecek temel faktörlerdir.

Alan yazınına bakıldığında yas sürecini etkileyen faktörlerin çeşitliği nedeniyle herhangi bir kayıp veya ayrılık sonrası yaşanan yas, üç farklı şekilde tanımlanmaktadır.

  1. Normal Yas: Kaybın doğal bir sonucu olarak kayıp sonrasında kişilerde gözlenen duygusal, bilişsel, fiziksel ve davranışsal tepkilerdir. Kişiye göre değişkenlik gösterir ve kaybın ardından ilk 6 ay boyunca bahsi geçen alanlarda zorlanmaların yaşanması oldukça doğaldır. Ancak bireyin işlevselliğini süreç içinde zamanla kazanması beklenir. Bu nedenle yaşanan acıda yoğunluk, şiddet ve sıklık açısından hala görece bir azalma yoksa bir ruh sağlığı uzmanından destek almalıdır.
  2. Patolojik Yas: Kaybın ardından en az 6 ay geçmesine rağmen kayıp yaşayan bireyin kişisel, sosyal ve mesleki yaşam alanlarındaki işlevselliğinin giderek bozulması sonucu görülmektedir. Normal yas evrelerini aşamaması ve birinde takılı kalması sonucu birey, yas sürecini tamamlamakta güçlük çekebilmektedir. Kaybın ardına oluşan acı, gün geçtikçe yoğunlaşmakta ve yoğun özlem, öfke, suçluluk, ölüme inanamama, kaybedilen kişiyle zihni meşgul etme ile karakterize edilebilmektedir.
  3. Travmatik Yas: Sevilen birinin ani ve beklenmedik bir biçimde şiddetli veya korkunç bir ölümü sonucunda bireyin işlevselliğini kaybettiği bir yas sürecidir. Normal yas sürecinden farklı olarak beklenmedik ve şiddetli biçimde kaybın yaşanması, yası travmatik hale dönüştürmektedir. Bu kayıp; bireyin baş etme mekanizmalarına, dünyayı algılama şekline, hayata yönelik beklentilerine ve işlevselliğine ciddi düzeyde zarar vermektedir. Bunun sonucu olarak meydana gelecek olan yas tepkilerinin çözülme süreci sekteye uğrayacaktır. Bu bireylerde yaşanan travmaya ve üstte bahsedilen diğer faktörlere de bağlı olarak travma sonrası stres bozukluğu görülebilmektedir.

Normal yas sürecindeki bireyler, genellikle uzman desteğine ihtiyaç duymadan süreci devam ettirebilmektedir. Daha kolay ve onarıcı şekilde süreci yaşayabilmesinde özellikle güçlü sosyal desteğe sahip olmanın etkisi göz ardı edilemeyecek düzeyde önemlidir. Eğer ki birey patolojik veya travmatik yas belirtileri gösteriyorsa yas sürecini sağlıklı biçimde tamamlayabilmek için uzman desteği almak işlevsel olacaktır. Tedavide genel olarak kaybın ardından yaşanan ayrılıkla ilgili çatışmaları çözmek ve yas sürecine uyum sağlama konusunda destek sağlamak hedeflenecektir.

Yas; zorlu, acı ve yoğun duyguların olduğu bir dönem olmakla birlikte bireyin hayata uyumuna ve psikolojik büyümesine vesile olan yaşam parçalarından biridir.

Yas döneminde;

– Bireylerin kaybı kabullenmesinde sosyal kaynaklarla desteklenmesi, birey için süreci kolaylaştırır.

-Bireyin; kendini ifade etmesi, duygularının açığa çıkmasına izin vermesi gerekmektedir.

-Uyku, beslenme gibi fiziksel ihtiyaçları göz ardı etmemelidir.

-Acıyla baş edebilmek için sigara, alkol gibi işlevsel olmayan yollara başvurmamak sürecin sekteye uğramaması için dikkat edilmesi gereken noktalardandır.

-Son olarak; yas tepkilerinin, akış içinde doğal olarak gelişen ve yaşanması beklenen, bireye özgü bir süreç olduğu unutulmamalıdır.

 Stj. Psk. Teslime Altınok

Kaynakça

Bildik, T. (2013). Ölüm, Kayıp, Yas ve Patolojik Yas. Ege Tıp Dergisi, 52/4, 223-229.

Çolak, G. V., Hocaoğlu, Ç. (2021). Kayıp ve Yas: Bir Gözden Geçirme. Cyprus Turkish Journal of Psychiatry & Psychology, 3(1), 56-62.

Bir yanıt yazın